"Sigaralar
yakılır,üfürülür duvarlara
Oturulacak bir yer bulunur
Hayatın sıfırlandığı anlara"
Hayatın sıfırlandığı anlara"
Efendi Hocam
Sigaralar yakılır; siper almak gibi bir şeydir sigara yakmak. Gerçek dramaların
sahnelendiği bir tiyatroda seyirci olarak bulunuyorsanız, yüreğinizin
kaldırmadığı yerde dışarı çıkabilirsiniz. Ya bu sahne yüreğinize kurulmuş,
bütün bir "dışarı" dramaya kespetmişse... Bir çocuğun ağlaması, bir
yaşlının inlemesi, bir ananın dilenmesi alışkanlığınız değilse kıskıvrak yakalanırsınız
hayata; yakarsınız sigaranızı. Umutların kaybolmasını izlersiniz dumanların
kıvrımında. Duvarlara çarpıp dağılan duman, hayatın gerçekliği ile örtüşür çoğu
zaman. Duvar, neleri çağrıştırmaz ki insana! "At üstünde kuşlar gibi
dönen" Ziya'nın atının pazara çekilmesidir. "Dağı dağa kavuşturan
gün" iken, Memik Oğlan'ın "öte geçeler"de vurulmasıdır duvar.
Paramparça olan umutlardır duvara çarpan duman. Ve insanların umut
kırıntılarının peşindeki telaşıdır dumanın savruluşu.
Efendim, şimdi saz çalabilmeyi, hiçbir şeyi istemediğim kadar istiyorum. Ben
bazen deliriyorum efendim. Halay çekmeyi bilmek istiyorum ölesiye; coşkun bir
sel olup akmak için, kibriti yakmak gibi mızrabı vurmak istiyorum tellere.
Yiğitlerle halay tutup mendilimi sallayınca; davul gümleyip, topuklarımı
vurunca yere. Tüm kötülükler, korkup sigara kokuları gibi duvarlara sinecek
sanıyorum. Küçük bir çocukken mehter bölüğüne girmek isterdim. Hayata karşı,
çağa karşı ancak böyle bir duruş almak gerektiğini düşünürdüm: Pervasız, yiğit,
vakur... Dimdik bir baş, derviş bir gönülle kudüm çalarak, kös vurarak
ilerlemeliydim; meydan okumalıydım çaresizliğe, erdemsizliğe, insana musallat
olan her kötülüğe.
Bazen bir ışıltı yakalarsınız bir bebeğin gözlerinde; gül yanaklarında muştular
vardır size. Bazen bir ninenin, entarisinin cebinden çıkardığı şekerleri
"kuşlar size şeker getirmiş" diye torunlarına verişini izlersiniz
hayretle. Bazen bir kelebeğin uçtuğunu yalnızca siz farkedersiniz. Bir kar
çiçeğinin kış boyu işyerinizin girişinde sizin için açtığını düşünürsünüz. Ne
hoş kokuşludur o çiçek. Bazen bir efendi hocam, size bir dörtlük yazıp uzatır,
şerhedesiniz diye. Şerhinize güvenilmesi, ne sağlam dayanaktır bilirseniz.
Bazen bir has dostunuzun, "devlet hiç aşık olmamıştır, elleri cebinde yağmurda
ıslanmamış, bir sigara yakıp türkü dinlememiştir" yazan bir denemeyi,
sizinle paylaşmak için getirip karşılıklı birer "cıgara" yakarak
okuması ne müthiş mutluluktur. Bazen, telefonun öbür ucundaki şair dostun,
aşina "çay hazır İsmail" diyen sesini duymak, ne büyük güzelliktir.
Bazen bir ezan sesiyle dalıp o ses kadar ahenkli, lirik, coşkun bir insanlık
medeniyetini yeniden kurmak, ne mükemmel düştür efendim...
Ama bütün bunlar hep "bazen" oluyor; kalıcı olan hep diğeri. Çoğu
zaman ölesiye yazmak, yazabilmek istiyorum efendim. "Okuyacağım aney,
büyük adam olacağım" diyen şair gibi sesleniyorum kendime. "yazacağım
aney". Hayatı yeniden dönüştürmek, kendisi olma bilgisine ulaşmak
istiyorum. Aslında hayata tutunmak istiyorum efendim. Tutunabildiğim bir hayatı
biriktirmek istiyorum içimde. Saz çalmayı da bunun için istiyorum, şiir okumayı
da... Ben bazen deliriyorum efendim. Kişisel menkıbelerini yaşamadan öldüğüne
inanıyorum insanların. Kendisi olmadıklarını, toplumsal bir malzeme yığınına
dönüştüklerini sanıyorum. Bütün kitapları bir çırpıda okumak geçiyor içimden.
İnsanların biriktirdikleri hayat bilgisine ulaşmak, hayatın işleyiş kurallarını
deşifre etmek istiyorum. Bazen kör bir kuyunun içine düşer gibi, bazen geniş
bir ferahlama duygusuyla kader geliyor aklıma; herkes gibi inanıyorum kadere
bilmeden. Kader, zulüm, adalet...
"Sigaralar yakılır/ üfürülür duvarlara". Demli çaylar gibi buğuludur
yürekler. Hayatın manası vardır veya yoktur. Hayatı dönüştürmek -ama kendi
içinde- belki mümkündür. Dönüşünce ne olacağı muhaldir. Söz tükenmiştir.
"Oturacak bir yer bulunur/ Hayatın sıfırlandığı anlara". Saz başlar
inceden; serersiniz sofranızı; içinizde biriktirdiğiniz hüznü, inlemeyi
dökersiniz orta yere. Sigaranızı, sazın perdelerinde genişleyen, derinleşen
hayata tutunmak için yakarsınız. "Sermayem dilimde bir ah kaldı".
Hayat bir şekilde yaşanıyor zahir!
İsmail GÖKTÜRK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder